Blog post image

Yağlı Boyanın Mazisi

By Editor | October 5, 2024 published-on

Yağlı Boyanın Mazisi

Tarih denen olaylar silsilesine şöyle bir bakınca fark etmemek mümkün değil ki sanatın gelişimi hemen hemen hiçbir zaman safi sanatsal niyetler tarafından koşullanmıyor. Sanatçılar sıklıkla politik, iktisadi ve teknolojik etkenler neticesinde bir dönemden bir diğerine toplumda farklı farklı konumlara sürükleniyor, bu sürüklenmeye cevaben de yaşamın çalkantısı içerisinde yitip gitmemek için eserlerinde türlü türlü farklar yaratıyorlar. Ne sanatın ne de sanatçının mahiyeti çağlar ve coğrafyalar içinde süreklilik arz ediyor. Biz günümüzden geçmişe baktığımızda kendi meşrebimizce bir tutarlılık bulmaya çalışsak da aslında olup biten handiyse sonsuz çeşitlilik içinde devam eden birbirinden farklı yaratılar.

Bu yazı dizisinde amacım adına sanat tarihi dediğimiz çizgisel okumayı bir nebze çizgisinden çıkarıp okuyucuyu genelde sıradışı hatta dâhi sanatçıların tanrısal ilhamla ürettikleri ve tarihin akışını bozan eserlerden mürekkeb algılanagelen sanatı, dünyanın maddi koşullarının sonucunda ortaya çıkmış alelade bir olgu olarak ele alması için teşvik etmek. Bu koşulların en önemlisi elbette iktisadi güçler. İktisat tıpkı toplumun diğer alanlarında olduğu gibi sanatta da epey belirleyici bir güç. Öte yandan teknolojik gelişmeler de sanatın şeklini şemalini değiştirmeye oldukça mahir. Günümüzde dijital devrim ve yapay zekâ gibi insan havsalasının sınırlarını zorlayacak gelişmeler teknoloji algımızı epey zorlamış olsa da zamanında yağlı boya tekniğinin geliştirilmesi ya da ahşap baskının kullanılmaya başlanması gibi şimdiden bakınca basit görebileceğimiz uygulamalar sanatın tüm çehresini değiştirmeye muktedir oldular. Elbette teknolojik gelişmelerin de doğru iktisadi koşullar içinde yeşerdiğini unutmamak gerek.

Son yüzyıl içinde vuku bulan, sanatın tanımını baştan değiştirmeye namzet tüm akımlara ve dünyaya dair algımızı yerinden eden tüm teknolojik gelişmelere rağmen sanatta hâkim mecranın halen yağlı boya ve tuval olduğunu kabul etmem gerek. Yağlı boya kullanımının tarihte rastlanan ilk örneklerinin 7. yüzyılda Afganistan dağlarında Budist sanatçılar tarafından üretilmiş olduğu düşünülse de bu etkili tekniğin resimde yaygın mecra haline ancak 15. yüzyılda Flaman sanatçı Jan Van Eyck sayesinde geldiği söylenir. Hatta Rönesans sanatının tarihini yazan meşhur Vasari, yağlı boyanın mucidinin bizzat Van Eyck olduğunu iddia eder ama araştırmalar göstermektedir ki Avrupalı sanatçılar daha 13. yüzyılda yağlı boyaya dair bilgiye haizdir. Teknik sadece yaygınlaşmak için doğru anı beklemektedir ve bu doğru an Rönesans'la gelir.

15. yüzyılda yağlı boya tekniği öncelikle ahşap paneller üzerinde uygulansa da çok geçmeden bu teknik sayesinde resimler tuval üzerine de yapılmaya başlanır ve böylece hem resim için gerekli olan malzeme ucuzlar hem de ortaya çıkan yapıt taşınması kolay bir nesne haline gelir. Yağlı boya kullanımının hızla yayılması ve tuvalin resmin taşıyıcısı olması ilk başta sadece teknik bir değişiklik olarak önemsiz gözükebilir. Ayrıca evet, yağlı boya öncelikle ressama resmi üzerinde çokça değişiklik yapma hakkı tanıyan basit bir teknik değişikliktir ama tuvalin de kullanımının yaygınlaşmasıyla bu gelişme sanat eserlerini hapsoldukları fresklerden kurtarır. Yağlı boya resmin özgürleşmesini sağlar ve bu özgürleşme sanatçıyı da özgürleştirir.

Resimlerin taşınabilir olmaları resim üzerine dönen bir sanat piyasasının başat koşullarındandır zira taşınabilen resimler el de değiştirebilir ve böylece bir ikincil eser piyasası oluşabilir. Aksi durumda fresklerde olduğu gibi resimler evlerin, sarayların ya da kiliselerin duvarlarına yapıldıklarında her ne kadar büyüleyici olsalar da birer süslemeden ibaret kalırlar ve kaderleri bu taşınmaz hantal yapılara bağlıdır. Yağlı boyanın gelişimi sanat piyasasının oluşumunu bir hayli hızlandırır ya da tam tersi bir noktadan bakarsak piyasanın gelişimi sanata taşınabilir olma imkanı tanır. Benzer dönemlerde heykelin de mimari bir öğe olmaktan çıkıp tek başına arzı endam etmesi tesadüf olmasa gerek. Piyasanın oluşumu sanatçının sipariş üzerine, hamilerin koruması altında ve yine hamilerin istekleri doğrultusunda elbette bağlı olunan loncanın kurallarına uyarak üretim yapmaktansa kendi arzusunca yapıt üretmesini mümkün kılar. Bildiğimiz anlamıyla özgür sanatçı, talebin sanat eserini oluşturduğu bir düzenden arzın kendi talebini yarattığı bir piyasaya geçişle birlikte dünyaya gelmiştir.

Yağlı boya, resmi sadece alınıp satılabilen bir nesne kılmakla da kalmaz aynı zamanda ona koleksiyonluk bir eser olma şansı da tanır. Elbette Rönesans'a gelindiğinde koleksiyonculuk tarih sahnesinde uzun süreden beri vardır ama resim koleksiyonlara ancak ahşap panolarda, çeyiz sandıklarında, madalyonlarda ve bilumum gündelik eşyanın üzerinde girebilmektedir. Tuval ise resmin duvarla bütünleşik varoluşunu kırarak resim koleksiyonlarının da yolunu açar, koleksiyonculuk da zamanla sanat piyasasının ve haliyle sanatçının asıl gelir kaynaklarından biri olur. Günümüz büyük müzeleri bu son derece şahsi koleksiyonların bir sonucudur.

Orta Çağ'da alelade bir zanaatkar olan ressamın toplumsal statüsünün yükselmesi yalnızca Rönesans'ın Antikite sanatına, düşüncesine ve dolayısıyla insana, doğaya verdiği değerin sonucu değildir hatta belki bundan da önemlisi iktisadi gelişmelere ve iktisatla iç içe gelişen teknolojik gelişmelere bağlıdır. Nasıl ki matbaanın Avrupa'da kullanılmaya başlanması bir toplumsal devrimi beraberinde getirdiyse yağlı boya da sanat açısından eş derecede mühim bir devrimin yolunu açmıştır.

Murat Alat

Yazar Hakkında

Murat Alat: 1983 İstanbul doğumlu yazar. Orta öğrenimini Galatasaray Lisesi'nde gördü. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Halka İlişkiler Bölümünden lisans, Sinema Televizyon Bölümünden yan lisans ile mezun oldu. Yüksek Lisansını aynı üniversitenin Kültürel incelemeler Bölümü'nde tamamladı.

Sanat eserlerine yatırım yapmanın tam zamanı.
Platformumuz sizi dünyanın önde gelen sanatçılarının eserleriyle buluşturuyor.
2024 - BeArtShare - Tüm hakları saklıdır