Blog post image

Nedir Bu Sanat ?

By Editor | January 6, 2025 published-on

Nedir Bu Sanat ?

Bugüne kadar bu köşedeki yazılarımda günümüzdeki anlamıyla sanatın ancak üç yüz yıllık bir mazisi olduğu iddiamı defaatle dile getirdim. Bu tezimin savunusunu da değişik alanlardan derlediğim örneklerin analiziyle güçlendirmeye gayret ettim.

Böylesi bir iddianın her ne kadar sağlam zemine oturduğuna inansam da sanatın tarihini Lascaux mağarasındaki çizimlerden başlatan genel geçer okumalara muhalif bir hat izlediğimi kabul ediyorum. Yine de bu ayrıksı okumanın eşliğinde itiraf etmem gerekir ki sanatın insanlığın modern bir icadı olduğuna kani olsam da imgelerle belirli bir ilişkilenme tarzının en az insanlık tarihi kadar eski olduğunu itiraf etmem gerek.

Evet, Lascaux'daki mağara resimleri ya da Afrika'da bulunan ilkel bir kabilenin totemleri kendi boy verdikleri kültürün içinde sanat diye özerk bir alanın ürünü değillerdi, böylesi özerk bir alan ancak modernizmle tesis edildi ama modern sanatla bu "ilkel" üretimlerin ortak noktası olduğunu inkâr etmek de akla sığmayacak bir önerme.

Sanat hakkındaki savımı biraz toparlayıp genişletirsem şunu öne sürmenin gayet mümkün olduğunu düşünüyorum: Evet, adına sanat dediğimiz o muğlak şey bütün özerkliği ile ancak on sekizinci yüzyılda icat edildi ama imgelerle kurduğumuz nevi şahsına münhasır ilişki insanın insan olduğu ilk andan beri mevcuttu.

Peki nedir bu nevi şahsına münhasır ilişkinin hasleti? Bu riskli soruya riskli bir cevabım var; insan evladı kendini bildiği ilk günden beri bilinenle bilinmeyen daha doğrusu duyumsadığıyla duyumsa(ya)madığı arasındaki o muğlak ilişkiyi hep düşünce kalıplarını aşan hayal gücünün mahsülü imgelerle kurdu.

Biz insanın bu duyumsanamayanı duyumsanır kılan faaliyetine genel bir isim yakıştırıp ona sanat diyoruz. Sanat her ne kadar tarih içinde farklı işlere koşulsa ve duyumsanamaz olanı farklı yerlerde arayıp duyumsanabilir kıldıklarını farklı şekillerde kurgulasa da her daim bu hayal gücüne yaslanan işlevini korudu.

Mağara resimleri çağında insana giz olan doğanın işleyişiydi ve insan bu işleyişi çözmeye çalışırken, ona verili olanın ötesine hayal gücü vasıtasıyla geçip bilinmeyeni din maskesi altında bilinir kıldı. Sanatın dinle olan ilişkisi, dinin yapısı her ne kadar zaman içinde şekilden şekile girse de Rönesans'a kadar devam etti.

Rönesans sanatçısı doğada gizli olan kozmosun matematiğini ararken niyeti aslında bir olana, hakiki olana erişmenin gizil yollarını keşfetmekti. Modernizm ne zaman Rönesans'ta peydah olan seküler dünya görüşünü besleyip büyütüp kendi ayakları üzerinde durabilir hale getirip nazarını yeryüzüne indirdi, işte o zaman Gerçekçilik akımıyla beraber insani bir evreni oluşturan emek gibi gündelik hayatta görünmez kılınıp alttan alta işlevsel olan unsurları görünür kılmaya niyetlendi.

Gustave Courbet'nin resimleri ancak bu mesnetteki materyalist bir nazarın ürünü oldukları ölçüde anlamlı. Gerçekçiliğin başını çektiği modern sanat akımları şöyle ya da böyle her daim insani varoluşu tanrılara ya da aşkın herhangi bir varlığa başvurmadan içten gelen itkilerin sonuçları olarak açıklamaya çalıştılar.

İzlenimcilik ve kübizm öznenin fani tıynetinin tezahürleri olarak meşruiyet kazandı, keza gerçeküstücülük veya dışavurumculuk aynı öznenin iç dünyasını görünür kılmalarıyla kendilerine has bir zemin buldular. Günümüz sanatı her ne kadar tek bir çatı altında toplanamayacak kadar dallanıp budaklanmış gözükse de hâlâ dört bir koldan duyumsanamayaz olmayanı duyumsanabilir kılmanın derdinde.

Evet artık duyumsanamaz olan Rönesans'taki ya da Antik Çağ'daki gibi tanrıların katında değil. Duyulurdan ırak olan yaşamı meydana getiren kültürel ya da doğal ama her halükârda içkin örüntüler. Duchamp'ın Çeşme'si bir yandan bir şeyi sanat eseri kılan gizil ağları görünür kılarken öte yandan özne ve nesne gibi handiyse mistikleşmiş bir ilişki formülünün devrime açık kılınacak şekilde zuhur etmesini sağlıyordu.

Yirminci yüzyıl sanatı Duchamp'ın açtığı yoldan giderek bir yandan kendini mümkün kılan ağları faş ederken öte yandan toplumu toplum yapan ilişkileri de gözler önüne sermekten sakınmadı. Yirmibirinci yüzyılda sanat hâlâ alelâde bir pisuarın yarattığı kırılmanın izdüşümünde hareket ediyor.

Evet Lascaux'daki sözümona ilkel çizimlerle Sistin Şapeli'nin tavanındaki Michelangelo freskleri ve elbette günümüzde bir müzayede evinin duvarına bantlanmış üç günde çürüyecek bir muzu aynı kategori altına almak ziyadesi ile zor bir gayret ama yazının başında dediğimi bir kez daha tekrar etmeme izin varsa bütün bu eserlerin duyumsanamayanı duyumsanabilir kılma niyetlerinde bir ortaklık taşıdıklarını itiraf etmek gerek.

Çağlar içinde neyin duyumsanabilir olup neyin olmadığı hepten değişti ve binlerce yıl önceki sanatla günümüzdeki sanatı ayıran asıl faktör bu değişiklik yoksa bizim estetik nesnelerden beklediğimiz hep aynı: Duyumsayamadığımızı duyumsanabilir kılması.

Murat Alat

Yazar Hakkında

Murat Alat: 1983 İstanbul doğumlu yazar. Orta öğrenimini Galatasaray Lisesi'nde gördü. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Halka İlişkiler Bölümünden lisans, Sinema Televizyon Bölümünden yan lisans ile mezun oldu. Yüksek Lisansını aynı üniversitenin Kültürel incelemeler Bölümü'nde tamamladı.

Sanat eserlerine yatırım yapmanın tam zamanı.
Platformumuz sizi dünyanın önde gelen sanatçılarının eserleriyle buluşturuyor.
2025 - BeArtShare - Tüm hakları saklıdır