Blog post image

Vincent van Gogh: Aklın Sınırlarında Bir Deha

By Editor | May 21, 2025 published-on

Vincent van Gogh: Aklın Sınırlarında Bir Deha

30 Mart 1853 tarihinde dünya için henüz erken bir doğum gerçekleşti. Bu, ilk başta alelade gözüken bu günde, çağımızda adını duymayan hemen hemen kimsenin olmadığı, adı kulağına çalınmayanların bile eserlerinden en az birinin bir kopyasını orada ya da burada, sanat tarihi kitaplarında ya da müzelerde olmasa bile bir takvim yaprağında ya da nevresim takımında kesin gördüğü, akıl hastası, dahi sanatçı stereotipinin ilk örneklerinden Vincent van Gogh, Hollanda'da hayata gözlerini açtı.

Sanatın, geçmişin formlarının sadakatle üretilmesinden ibaret olduğu fikrinin halen ziyadesiyle yaygın olduğu bir topluma gelecekten imgeler sunacaktı bu eşsiz adam. Batı medeniyetinde, akla duyulan inanç ve saygı tam da zirvesindeyken, tüm varoluşun gizinin akıl önderliğindeki bilim ve teknoloji ile çözüleceği sanılırken genlerinde taşıdığı akıl hastalığının da etkisiyle imgeler dünyasına aklın sınırlarını zorlayan, onun meşruiyetini sınayan formlar, renkler katacaktı, bu sıradışı dahi.

Vincent van Gogh, diğer bir deyişle yaşarken kıymeti bilinmemiş sanatçıların ilki, sadece tuvalleriyle değil yaşamıyla da alem için yepyeni bir sayfa açtı. Günümüzde sanatçı imgesi, halen yaygın olarak Vincent van Gogh'tan izler taşır. Sanatçının toplum dışı, hafif deli, çağının ötesinde ve sersefil bir yaşamı iliklerine kadar hissede hissede, zevkle geçirmeye teşne bir insan olarak algılanmasının kökeninde van Gogh bulunur.

Vincent van Gogh'un kısa ve sadece resme adanmış ömrünü geçirdiği on dokuzuncu yüzyıl, her ne kadar aklın mutlak hakimiyetini ilan ettiği bi çağ olsa da, aklın gölgesi olan, akla karşı başkaldıran, akıldışı, başıbozuk hareketler de bu dönemde kendilerini beli güçlü olarak ederler. Böylesi bir iklimde sanat ise akla direnenlerin ve hatta akla başkaldıranların kendilerini ait hissettikleri yegane mıntıkadır.

Yine de, her ne kadar Gerçekçilik ve İzlenimcilik akımları sanatı toplumun kıyılarına, topluma muhalif bir alana çekmeye çalışsa da, Vincent van Gogh işi daha da ileri götürür ve döneminin radikal modern sanat çevreleri tarafından bile reddedilir. 38 yıllık ömrü boyunca sadece kardeşi Theo'ya bir resim satabilmiş olması, ticaret ile sanatın yollarının birbirinden kısa bir süreliğine de olsa ayrılacağı Avangardın (Avant-garde*) da başlangıcını imler. Sanat, van Gogh'la çağının apaçık şekilde önüne geçer, bu noktadan sonra toplum ister iktisadi olarak olsun ister kültürel olarak ancak sanatın ardından gelecektir. Peki, nedir van Gogh'un resimlerini öncü kılan?

Modern sanat, söz konusu ister Gerçekçilik akımı olsun ister İzlenimcilik, tanrıların tarih sahnesinden çekilip hakikatin varoluşa aşkın idealarda aranmasından vazgeçilmesi ile medeniyetin yüz yüze kaldığı gerçeklik sorununu telafi etmeye, gerçekliği yeniden tesis etmeye çalışır. Modernist sanatçılar öncelikle çalışmalarının konu seçimlerini dünyevi kılarak, mütemadiyen akış halindeki dünyada hakikati aramaya koyulurken van Gogh, Cézanne, Pissarro gibi Art-İzlenimci olarak adlandırılabilen sanatçılar İzlenimcilerin resimlerinin konuları ile kurdukları bu gönül bağını çözüp hakikati tuval sathının üzerinde, boya, fırça darbeleri, figürleri oluşturan soyut formlar gibi unsurlarda aramaya koyularak şahikasına Kübizmde varılacak bir yola çıkarlar.

Hakikat artık bir dış dünya sorunu olmanın ötesinde öznenin dünya ile kurduğu ilişkinin maddi yapısında aranır. Bu minvalde ele alındığında van Gogh sanatında, Kübizmin ve ardından Soyut Sanatın yaptığı gibi, dış dünyanın algılanmasında aklın koyduğu kuralları açığa çıkartmaktansa aklı norm dışı çalışan bir öznenin hakikatini tuvallerinde boyar. Bu hattı yirminci yüzyılda Dışavurumculuk tüketecektir.

Van Gogh'un günümüz insanlarının zihinlerine kazınmış resimlerinden sadece birini ele alacağım bu kısa yazıda, ayçiçeklerini boyadığı meşhur tablosunu. Vincent van Gogh bizim için en ideal ayçiçeğini boyamaya çalışmaz bu resminde, niyeti ayçiçeklerinin varoluşun mütemadi akışı içinde değişen görüntülerini yakalamak da değildir. Onun niyeti - tabii ki tahayyül edebildiğim kadarıyla - kendi gördüğü yerden yani eşsiz ve biricik bir noktadan ayçiçeklerini ve bu ayçiçeklerinin ona, sadece ona açtıkları hakikati kavramaktır.

Vincent van Gogh hakikatin sadece dışarıda olmadığını bilir gibidir. Yine de ilerleyen yıllarda Kübizmi müteakiben soyut resmin yapacağı gibi duyu organları aracılığıyla edindiğini veriyi de dışlamaz, aklın soyut formlarını kullansa da idareli kullanır. Dedim ya, hakikat "sadece" dışarıda değildir ama yine ilhamını van Gogh'tan alan Dışavurumculukta olduğu gibi "sadece" içeride de değildir. Vincent van Gogh'un resimlerinde hakikat içerisiyle dışarısının kesiştiği tuval yüzeyinde, imgenin bu varla yok arasındaki zeminindedir ancak. Ayçiçekleri bize tam bu kesişim noktasında hakikati verir. Vincent van Gogh hakikatin yekününü gizli bir hazine olarak keşfetmez, onun imalatında kısmen de olsa bizzat payı vardır. İşte tam bu yüzden, van Gogh'un Ayçiçekleri onun o ziyadesi ile huzursuz hayat hikayesinden büyüleyici bir parçayı bünyelerinde taşır.

Şimdi, yirmi birinci yüzyıldan bakınca, modern hayat her birimizden akıl hastaları yaratmak için canhıraş çalışırken, Vincent van Gogh akıl hastalığından hakikate giden yolu her birimiz için çok önceden döşemiştir. Gilles Deleuze ve Félix Guattari kapitalizmin ördüğü denetim ağlarına çare olarak şizofreni hareketini önerirken van Gogh'tan feyz almış olsalar gerek. Modern toplum akıl hastalarını mütemadiyen iyileştirmeye, iyileştiremediklerini de ömür boyu simgesel kapatılmalara mahkum etmeye gayret ederken, van Gogh bu arzu edilmeyen varoluştan bir yaşama istenci çıkarmış olmasıyla günümüz sanatının öncüsüdür. Resimlerindeki bir türlü dizginlenemeyen yaşam kudreti, sınai üretimin, tüketim kültürünün her türlü değeri sınırsızca pazarlanabilir bir ürüne devşirme çabasına direnir ve van Gogh eserleri en çok kopyalanan sanatçı olsa bile hikmetine erdiği hakikati asla seri üretime teslim etmemektedir.

*Avant-garde kelimesi Türkçeye Fransızcadan geçmiş bir terimdir ve kelime anlamı olarak "öncü birlik" ya da "öncü kol" anlamına gelir. Sanat, edebiyat, müzik ve düşünce alanlarında kullanıldığında ise, yerleşik estetik kurallara, geleneksel formlara veya düşünce yapılarına karşı çıkan, yenilikçi, deneysel ve radikal yaklaşımları ifade eder.

Murat Alat

Yazar Hakkında

Murat Alat: 1983 İstanbul doğumlu yazar. Orta öğrenimini Galatasaray Lisesi'nde gördü. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Halka İlişkiler Bölümünden lisans, Sinema Televizyon Bölümünden yan lisans ile mezun oldu. Yüksek Lisansını aynı üniversitenin Kültürel incelemeler Bölümü'nde tamamladı.

Sanat eserlerine yatırım yapmanın tam zamanı.
Platformumuz sizi dünyanın önde gelen sanatçılarının eserleriyle buluşturuyor.
2025 - BeArtShare - Tüm hakları saklıdır